23 Ocak 2025 Perşembe

Kırk Kavramı ve Tasavvufta Kırklar 3

Kırk Kavramı ve Tasavvufta Kırklar 2
İslam Dini, Tasavvuf ve Geleneklerimiz / İslam Araştırmaları

Kırk ve Kırklar hakkındaki evvelki iki yazımıza ilave olarak bu yazımızda konuyu ele almaya devam ediyoruz. Bu makalemizde İslam dini genelinde Peygamber efendimizin Hads-i Şerifleri özelinde kırk sayısını ve Kırlar kavramını hem mecazi manada hemde hakiki manada değerlendirip konuyu birde bu peygamber s.a.v.min sözleriyle incelemeye çalışacağız. 
İslam kaynakları bakımından kitap yani Kur’an-ı Kerim’den sonra bir Müslümanın bilmesi gereken sünnetleri, ibadetleri ve günlük davranış biçimlerini doğru yapabilmesi için en önemli örnek olan Peygamber Hz. Muhammed s.a.v. bizlere kadar raviler aracılığı ile ulaşmış olan sözleri olan Hadis-i Şeriflerdir.

Daha önce belittiğimiz gibi “Kırk” sayı olarak Kur’ân’da dört yerde, hadis-i şeriflerde ise pekçok yerde geçmektedir. Erbabının mağlumu olduğu üzere Hz. Peygamberin riyavet yolu ile bizlere ulaşmış sözlerini yaymak için “Kırk Hadis” ismi ile yapılmış birçok çalışma ve yazılmış kitaplar vardır. Bu da kırk sayısının hadislerdeki aldığı yeri göstermektedir. Kırk sayısı kelime olarak hadislerde önemli bir yer tuttuğuna hep birlikte şahit olacağız. 

Hakiki Manada Kırk Kavramı
Hadis-i Şerifleri genel olarak incelendiğimizde, kırk kavramı ile alakalı farklı ravilerden bize ulaşmış rivâyet ele alınıp baktımızda konunun önemi daha iyi bir biçimde anlaşılmaktadır. Mesela sahabe râvîlerin naklettiği zekât gibi farz bir ibadete yönelik kullanılan kırk sayısı ise mecaz değil hakikat anlamında kullanılmıştır. Çünkü buradaki sayılar değişmeyen sabit rakamlardır. Zira zekâtta “kırk koyun” gibi “kırk’ta bir” gibi rakamlar, o konuda değişmeyen ölçü birimleridir. İslâm âlimleri kırk yaşına ulaşan insanda cismanî melekelerin zayıflamaya, ruhani melekelerin ise güçlenmeye başladığını belirtmişlerdir. Peygamberlerin çoğunun nübüvvet yaşının kırk olmasındaki hikmet bu hususta ayrıca önemlidir.

Hadislerde Mecâzî Anlamda Kullanılan “Kırk” Sayısı
Alimlerin çoğunluğu hadislerde geçen “Kırk” sayısını, mecâz anlamında yorumlanmıştır. Bununla birlikte bazı âlimler rivâyetlerdeki kırk sayısını hakikat olarak değerlendirerek çeşitli yorumlar yapmışlardır. İslamın ilk yıllarında Asr-ı Saadet’de Hz. Ömer’in İslâm’a girdiğinde Müslümanların sayısının kırk kişi olduğu kanaati yaygındır. Oysa tarihçiler o günkü sayının kırkın üzerinde olduğundan bahsederler. Demek ki o dönemin Arap kültüründe çokluğu ve belli bir gücü mecazi olarak “Kırk” olarak ifade ediyordu.
Mübalağa ve Çoklukta kırk
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde Tin Suresi, 4. Ayet-i Kerimesinde buyurduğu “Muhakkak ki biz insanı en mükemmel biçimde yarattık.” dediği insanın telkinden etkilenmesini ifade sadedinde “Bir kişiye kırk defa deli dersen deli olur” şeklinde darb-ı mesel yaygındır. Görüldüğü gibi “Kırk” sayısının diğer sayılara nazaran daha fazla dikkat çeken bir yönü bulunmaktadır. Şu halde bu sayılar genelde mübalağa ve çokluğa işaret olarak mecâz anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Hadis-i Şerifler’de Kırk Kavramı 
Kırk rakamı Arapça’da “erbaîn” genelde çokluk için kullanılmaktadır. Hadislerdeki kırk sayısı öncelikle anlatımı kolaylaştırmaya yaramakla birlikte, genelde çokluktan kinaye (kesretten kinaye) anlamında mübalağa için kullanıldığı görülmüştür. Yoksa hadislerdeki geçen kırk ile sayısı ibadetler bahsi hariç bizzat kendisi kastedilmemiştir. Dolayısıyla bu sayılar genelde eğitim maksadıyla güzel amellere teşvik etmek  için kullanılmıştır. İbadetlerde ise sayı olarak miktar belirtmek amacıyla söylenmiştir.

Kırk Rakamına Vurgu Yapan Hadislere Örnekler
İbadetlerdeki kırk rakamı ile alakalı kırk rakamı içeren bazı hadis-i şerifler:
1. Hz. Ali (r.a) Rivâyetine göre: “Her kırk koyunda bir koyun zekât vardır” Ebû Dâvûd, Zekât, 4.
2. Yine Hz. Ali (r.a) Rivâyeti: “Her kırk dirhemde bir dirhem zekât vardır” Ebû Dâvûd, Zekât, 4.
3. Abdullah b. Mesûd (r.a) Rivâyeti: “Her otuz sığır için bir buzağı, her kırk sığır için de bir müsinne (üç yaşında düve) zekât verilir.” Tirmizî, Zekât, 5.
Yukarıdaki Hadis örneklerinde baktığımızda bu rivâyetlerdeki sayılar nisab olarak belli bir miktarını göstermektedir. Nisabı kırkta bir olarak belir ki bunlar da nass olarak İslam Dinindeki zekât ölçülerini ifade eder. Görüldüğü gibi küçük baş hayvanlar ile nakit paraların nisabı kırkta bir olarak belirlenmiş, büyük baş hayvanlar da ise bu sayı otuz olarak bildirilmiştir. 

Hadislerde Hayat ve Ölçülerde Kırk Sayısı:
1. Enes b. Mâlik (r.a) Rivâyeti:  "İslâm üzere (samimi mü’min olarak) kırk sene yaşayan kişiye Allah, cinnet, cüzam ve alaca hastalığı gibi üç musibetten emin kılar.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, s. 218.
Ahmed b. Hanbel’de nakledilen bu rivâyet ile aynı zamanda olgunluk yaşına da işaret kabul edilebilir. Zira halk arasında da kırk yaş olgunluk yaşı kabul edilir. 
2. İbn Abbâs (r.a) Rivâyeti: “Allah Nuh (a.s)’ı kırk yaşında peygamber kıldı… Hâkim, Müstedrek, II, s. 540.
Hâkim’in (405/1014) Müstedrek’inde rivâyet edilen bu hadisi, zahiri anlamdaki kırk yaş ile anlamak daha uygundur. Zira Hz. Peygamber’e s.a.v.de nübüvvet kırk yaşında verilmiştir.
3. Abdullah b. Utbe (r.a) Rivâyeti: 
“Her beldede (en az) kırk erkek olursa, onlara Cuma namazı kılmak farz olur” Şâfiî, Müsnedü’ş-Şâfiî I, s. 248.
İmam-ı Şafii buradaki kırk sayısını zahiri anlamda alarak belli bir sınır olarak kabul etmiş ve rivâyeti “Kırk erkek kişi” anlamında yorumlamıştır. Böylece “Kırk erkek” sayısını Cuma namazının sıhhatinin şartlarından saymıştır. Şu halde buradaki “kırk” lafzı İmam Şâfiî tarafından mecâz değil, hakikî manasıyla yorumlanmıştır. Bu husuta Cuma namazının eda edilmesi için Mesela İmam-ı Azam Ebû Hanife, imam hariç en az üç kişi yeterlidir şartını zikretmiştir. 

Hadislerde Kırk Sayısı Olan Olay ve Olgular
1. Ebû Hureyre (r.a) Rivâyeti: …Hz. Musa ile Hz. Ey Âdem arasındaki (manevi alemde veya Mi’raç gecesinde Hz. Peygamber’in muttali olduğu) konuşma şöyledir: “Ey Âdem! Sen bizim babamızsın. Sen bizi mahrumiyete düşürdün ve cennetten çıkarttın! dedi. Âdem de ona: Sen, Allah'ın kelamı ile seçip mümtaz kıldığı ve eliyle (Tevrat’ı) yazdığı Musa'sın Öyle iken sen, Allah'ın beni yaratmasından kırk sene evvel üzerime takdir buyurduğu bir işten dolayı mı beni kınıyorsun?” Buhârî, Kader, 11; Müslim, Kader, 13.
Hadisin devamında Hz. Peygamber üç defa "Böylece Âdem, Musa'ya galip geldi” buyurmuşlardır.
2. Ebû Hureyre (r.a) Rivâyeti: “İki sûr (nefha) üfürülmesi arasında ‘kırk’ vardır” Buhârî, Tefsirü’s-Sure, 39/3; Müslim, Fiten, 141.
Bu hadisi dinleyenler Ebû Hureyre’ye buradaki “kırk”, “kırk gün mü?” diye sormuşlardır. O da “net cevap vermekten çekinerek bir şey diyemem!” demiştir. Bu defa “Kırk yıl mı?” demişler. O yine “Bir şey diyemem!” cevâbını vermiştir. Oradakiler tekrar yoksa “Kırk ay mı?” deyince, o yine “Bir şey diyemem” cevabını vermiştir. Buhârî ve Müslim’de nakledilen bu rivâyette râvî Ebû Hureyre Hz. Peygamber’den duyduğu bir haberi yorum yapmadan aynısıyla aktarmıştır. Dolayısıyla Ebû Hureyre burada “Günlerle, aylarla, yıllarla müddet tayin edecek bilgim yoktur” demek istemiştir.
3. Enes b. Mâlik (r.a) Rivâyeti: “Sizden birinizin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle ‘alaka’ olur. Sonra bu kadar müddetle ‘mudga’ olur…” Buhârî, Kader, 1; Müslim, Kader, 1.
Buhârî ve Müslim’de rivâyet edilen bu hadisteki “kırk günlük” süre, mutlak bir süre olabileceği gibi, belki bir döneme yani evreye işaret de olabilir. Nitekim hadiste anlatılan ilk kırk gün, nutfe safhasıdır. Bu zamana kadar çocuğun, çoğu organının ilk emareleri belirdiğinden hadiste derlenip toplanır tabiri kullanılmıştır. Bu da Kur’ân’a ve bugünkü tıbbî verilere uygun olduğu gözükmektedir.
4. İbn Abbâs (r.a) Rivâyeti: “Yunus (a.s) balığın karnında kırk gün kaldı” İbn Ebî Şeybe, Musannef, VII, s. 460; Hâkim, Müstedrek, IX, s. 393.
Bu hadis sıhhat açısından çok tenkit edilmemiştir. Dolayısıyla buradaki belirtilen kırk gün süreyi hakikat olarak da kabul edebiliriz. Yani zaman olarak balığın karnında “Kırk gün” süreyle kalmış olabilir. Çünkü bu olay bir mucize olarak gerçekleşmiştir.
5. Ali b. Ebî Tâlib (r.a) Rivâyeti: “Ebdallar (Evliya / Kırklar) Şam’dadır. Onlar kırk erkektir. Bunlardan biri öldü mü, Allah yerine birini koyar.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, s. 112.
Tasavvufî yorumlarda yer alna “Kırklar” tâbirinin kaynağı muhtemelen bu rivâyete dayanmaktadır. Görüldüğü gibi rivâyetler çokluğu da ifade ediyor olabilir diyenler olmuştur. Hz. Ali ve Enes b. Mâlik (r.a) hadislerinde ebdalların sayısı kırk olarak belirtilmektedir.
Şu halde bu rivâyetlerdeki “Kırk” sayılarını hakikate hamledeceğimiz gibi, kesretten kinaye olarak yorumlamamız da mümkündür.
6. Câbir b. Abdullah (r.a.) Rivâyeti: “Müslümanların fakirleri cennete zenginlerden kırk yıl önce gireceklerdir.” Tirmizî, Zühd, 37.
Tirmizî Sünen’inde bu hadise “Hasen” demiştir. Burada anlatılmak istenen fakirliğin tercihi değil, fakirlikle karşı karşıya kalanların sabretmesidir. Dolayısıyla hadiste sabreden fakirlerin, şükreden zenginlerden daha faziletli olduğuna ayrı bir nükte vardır. Şu halde fakirlik kişiyi isyana değil, sabretmeye götürmelidir. Nitekim başka hadislerde de cennet ehlinin çoğunluğunun dünyada fakirlik sıkıntısı çeken ve sabredenler olduğu haber verilmiştir. Müslim, Zikir, 94.
7. Nevvâs b. Sem’ân el Kilâbî (r.a.) Rivâyeti: (Rasûlullah (s.a.v.) bir defasında Deccâl’den73 bahsediyordu) …Biz de Ey Allah’ın Rasûlü! Deccâl yeryüzünde ne kadar kalacaktır? dedik. Buyurdular ki “Kırk gün kalacaktır; bir günü bir sene uzunluğunda, bir günü bir ay uzunluğunda, bir günü bir hafta uzunluğunda olacak, diğer günleri ise sizin bu günkü günleriniz durumunda olacaktır.” Tirmizî, Fiten, 59; Ebû Dâvûd, Melâhim, 14.
Tirmîzî bu rivâyeti “Hasen Sahih Garib” olarak nitelendirmiştir. Bu hadisteki “Kırk gün” teşbihi de, kesretten kinaye bir zaman dilimi olarak anlaşılabilir.
8. Ebû Rezîn el Ukaylî (r.a.) Rivâyeti: peygamberliğin kırkta bir parçasıdır. Kimseye anlatmadığı sürece kuşun ayağına bağlı gibi olup anlatıldığı vakit düşer” Tirmizî, Rüya, 6.
Ayrıca Enes b. Mâlik’ten gelen bir rivâyette “Salih kişilerin gördüğü rüyaların, nübüvvetin kırk altı parçasından bir bölümü” olduğu belirtilmektedir. Buhârî, Ta’bir, 2.
9. Ka’b b. Mâlik (r.a) Rivâyeti: “Dikkat edin! Kırk ev komşudur” Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, XII, s. 417. Bu hadiste komşu hukukunu bildirme ve komşu haklarına dikkat çekme bakımından “kırk ev” şeklinde bir ifade ile bir dikkat çekme vardır. Nitekim bir başka rivâyette “Komşu hakkı sağdan, soldan, önden arkadan kırk evdir” denilmiştir. Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VIII, s. 168.
10. İbn Abbâs (r.a) Rivâyeti: “Hiç bir Müslüman yoktur ki, öldüğü zaman cenazesini Allah’a hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmayan kırk kişi tutup yüklensinler de (namazını kılsınlar), Allah onların o kimse hakkında şefaatlerini kabul etmesin (hiç mümkün mü! Elbette kabul eder.) Müslim, Cenâiz, 59.
Sahih-i Müslim’deki bu rivâyeti destekleyen bir başka rivâyet de şöyledir: “Kırk kişi bir cenazede bulunur ve namazını kılarsa (dua ederse) bundan dolayı onların cenazeye şefaati (duası) kabul edilir.” Ebû Nuaym, Marifetü’s-Sahâbe, XVI, s. 104.
11. İbn Abbâs (r.a) Rivâyeti: “Ümmetimden kim kırk hadis ezberlerse, kıyamet günü ona şefaatçi ve şâhid olurum” İbn Adî, el-Kâmil, Dâru’l-Fiker, Beyrut, 1988, I, s. 330; III, s. 18.; Hatîb Bağdâdî, Şerefu Ashâbi’l-Hadis, thk. M. Said Hatiboğlu,s. 20.

Hadislerdeki emir kipiyle gelen “Kırk gün yapılması gerekir” şeklindeki rivâyetler genelde ibâhaya / mendûbiyete hamledilmiş, ahiret hayatına dair belirtilen hususlardaki sayılar ise daha ziyade teşvik ve sakındırma anlamında kullanılmıştır. Buna rağmen bazı hadis âlimleri ve ehl-i tasavvuf bu sayıları hakikate hamlederek, çeşitli çalışmalar ve prensipler tesis etmişlerdir. Mesela hadis literatüründeki “Kırk hadis” eserleri ve tasavvuftaki “Erbaîne girmek” düsturu buradaki rivâyetlere dayanmaktadır. 

Kırk sayısını Hadis-i Şerifler açısından daha geniş bir muhteva ile alınabilir. Bir konuyu bu mecrada özetle ele aldıktan sonra Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e âline ve ashabına selat ve selam olsun. Bizleri kendisine layık bir ümmet ve şefaatçimiz eylesin. Amin. 
Nihayetinde her işi, her şeyi hakkıyla bilen Allah-û Teâlâ C.C.'dur.

Kalın sağlıcakla. Selam ve dua ile…

Kaynaklar ve Bağlantılar:
Beytullah Yıldırım 
M Selim Arık - Hadislerdeki Kırk Sayılarına Genel Bakış

©️ Beytullah YILDIRIM / İslam Araştırmaları©
Yerel Tarihçi Araştırmacı Yazar 
esenlerarastirmalari@gmail.com 
İstanbul / Esenler 01.01.2025 

19 Ocak 2025 Pazar

Esenler Topkapı Minibüs Dolmuş Durakları Hatırası

Esenler Topkapı Minibüs Dolmuş Durakları Hatırası  

Esenler Hatıraları 📸
Esenler Topkapı minibüsleri. Bir zamanlar İstanbul, Topkapı, meşhur Surdışı minibüs durakları. Hemen yanı başında derme çatma pazar, İstanbul Trakya Garajı, şehirlerarası otobüs terminali.
Karşıda Roma dönemi köhne Bizans'ın harap surları. Şehre açılan Top Kapısı. Sonradan yapılan yaya üst geçidi bir hayli kalabalık, ayrıca geçerken dikkatli de olmak lazımdı. Dolmuşlar, minibüsler, otobüsler, seyyar satıcılar, ve müthiş bir insan kalabalığı.
Bütün bu kakafoni ve gürültü içerisinde seyyar kasetçi en son çıkan arabesk kaseti takıp teybe son ses açmış, duyuyor musunuz.
Maziden sıradan bir Topkapı günü hatırası. Tarihi bilenler, o günleri hatırlayanlar, yorumlara yazabilir.
©️ Beytullah YILDIRIM / Esenler Araştırmaları©
📍 İstanbul, Topkapı

15 Ocak 2025 Çarşamba

Kırk Kavramı ve Tasavvufta Kırklar 2

Kırk Kavramı ve Tasavvufta Kırklar 2
İslam Dini, Tasavvuf ve Geleneklerimiz / İslam Araştırmaları

Kırk kavramını ve Kırkları bir önceki yazımızda genel hatları ile ele aldıktan sonra kaldığımız yerden devam ile İslam tasavvufu başta olmak üzere başta Türk töresi olmak üzere Doğu’dan Batıya dünyanın çeşitli coğrafyalarında açısından değerlendirmeye çalışacağız. En nihayetinde bir tasavvufi menkıbe ile konuyu genel hatları ile ele almaya anlatmaya çalışacağız. 

Tasavvufi Açıdan kırk Rakamı 
İslam Tasavvuf geleneğinde de kırk rakamı sıkça kullanılmıştır. Bir tarikata intisap edenlerin kırk günlük ön perhizini simgeleyen çile, Hz. Ali R.A.’ın kırklar meclisinin sâkisi kabul edilir. Dünyayı tedvîr eden çekip çeviren ermişlerin sayısının kırk kişi oluşu ve buradan türeyen "kırklara karışmak" deyimi meydana gelir. Bektaşîlik'teki kırklar meydanı, kırklar şerbeti, kırk budak ve kırk makam, insan hamurunun kırk gün boyunca rahmet yağmurlarınca yıkandığı gibi hususlar bunlar arasında sayılabilir. 

Rivayetler ve Nakillerde Kırk 
İslam dinindeki muhtelif rivayetler ve nakiller dolayısıyla dini inançlara yansımış başka telakkiler de mevcuttur: Örneğin; Mehdî A.S. kırk yaşında hurûc edip çıkıp kırk yıl dünyada kalacak. Kıyamet gününde göklerden fışkıracak bir duman arzı kırk gün kaplayacağı. Sûr ve kıyametin dehşeti kırk yıl devam edecek. Günahkârlar cehennemdeki akrep ve yılanların zehrini kırk yıl hissedecek ve görevli Mâlik isimli melek onlara kırk yıl cevap vermeyecek. Vefat eden birisinin ardından kırk gün Kur'an okunup, kırkıncı gün dua yapılır. İnsanların yediği haram lokma da kırk gün bedenden çıkmaz. Arınmak ve temizlenmek için kırk tas su ile yıkanmak bunlardan bazılarıdır.

Türk Töre ve Gelenek Göreneklerinde Kırk 
Kırk rakamının eski Türk kültüründe önemli bir yeri vardır. Kırgız (Kırk Kız) efsanesinden itibaren Türk destan ve masallarında kırk ve kırklar motifi önemli bir yer tutar. Orta Asya kökenli destanlarda yiğitlerin yanında kırk er, hatunların çevresinde kırk kız bulunduğu bilinmektedir.
Kırk vezir ve kırk harâmiler gibi halk hikâyelerinde, Kırkçeşme, Kırkanbar, Kırkgöz, Kırkpınar, Kırklareli gibi yer adlarında ve "kırkı çıkmak, kırklamak, kırk oruç, kırk kurban, kırk gün kırk gece" gibi sosyal hayatı ilgilendiren alanlarda Türk geleneğini zenginleştiren kırk rakamı Türk atasözleri ve deyimlerinde de sıkça anılır. "Acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır; kırkından sonra azanı teneşir paklar; kırk kurda bir aslan ne yapsın; kırk derviş bir kilime sığar ama iki sultan bir iklime sığmaz; birisine kırk gün deli dersen deli olur" gibi atasözleriyle "kırklara karışmak, kırk deveye bir eşek, kırk gün günahkâr bir gün tövbekâr, kırk serçeden bir börek, kırk yılın başı, kırkı on paraya" gibi deyimler bu türdendir.

Doğu Coğrafyası Kültüründe Kırk 
Doğu’da Farisi, İran kültüründe de kırk rakamı benzer şekillerde sıkça kullanılmış ve çihl (kırk) kelimesinden türeyen pek çok kavram ortaya çıkmıştır: Çihil menâr (kırk minare), çihl sütun, çihlten (çilten, ricâlü'l-gayb), çihl vezir, çihl duhterân (kırk kız), çihl çerağ (kırk meşale), çihl sâl (kırk yıl) ve benzerleri şeklinde örnekler mevcuttur.
Arap kültüründe, Kırk rakamı Yakındoğu coğrafyasında benzer kullanımlarda yer alır. Çöllerde yaşayan bedevîler, kırk gün kabilenin düşmanlarıyla uğraşan bir kimsenin kırkıncı gün onlardan biri olacağına inanırlar. 
Pakistan'ın Sind eyaletinde bir kadını kendisine âşık etmek isteyen kişinin onun adını özel bir ağacın yapraklarına kırk gün yazmasının yeterli olacağı inancı yaygındır. 
Çocuğu olmayan kadınların ramazanın son cumasında cemaatten kırk kişinin Fâtiha sûresini bir kâğıda yazdırmaları, Ulu Caminin kubbesi altında kırk gün sabah namazı kılanın Hızır'ı göreceği (bu geleneğin bir varyantı İstanbul'da Ayasofya Kubbesi için geçerli kabul edilir), 
Habeşistan'da mavi gözlü bir çocuğun kırk gün siyahî bir kadın tarafından emzirilmesiyle gözlerinin siyaha döneceği inancı vardır. 
Asya’da, Uzakdoğu inanışlarına göre meditasyonunda kırk günlük yaşanacak bir tecrübenin önemli yer tutması gibi inanışlar bunlar arasında sayılabilir.

İslami Eserlerde Kırk Kavramı
İslâm kültüründe bazı kitapların kırk bölüm halinde düzenlenmesine özen gösterimesi dikkat çekicidir. İmam Gazzâlî'nin İḥyâʾü ʿulûmi'd-dîn isimli eseri buna güzel bir örnektir.
Anadolu'da masallarda kırk durak veya kırkıncı kapının bir mutlu sonu ifade etmesi önemlidir.
Arınmanın ve temizlenmenin genellikle kırk gün sürmesi gibi hususlar bu sayının bir olgunluk ve tamlık ifadesi için kullanıldığını gösterir. 

Dünyanın Farklı Coğrafyalarında Kırk Kavramı  
Farklı bölgelerden mesela Orta Amerika yerlileri, Afrika ve Altay kavimleri, Budistler ve özellikle Mısır, İbrânî, Arap, Bâbil, Ârâmî, İsrail gibi Sâmî kavimlerinden itibaren Ortadoğu coğrafyasında dinler tarihi, folklor ve edebiyata yansımış olan kırk rakamı diğer sayılar içinde en çok kullanılan ve kutsallık atfedilen sayı olmuştur.

Bundan evvelki birinci yazımızda olduğu gibi İslam Tasavvufu çerçevesinde bir menkıbe ile Kırklar konusuna nihayet verelim.

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hz.’den eski bir yazmada gördüğü Kırklar ve Kırklar Meclisi ile alakalı ibretli bir kıssayı şöyle naklettiler:
 
Kırklar Meclisinde 38 Gün Kalan Kelâmî Efendi
Kelâmî Efendi adında bir zât vaktiyle başına gelen bir hadiseyi şöyle anlatıyor. 
Bir Ramazan-ı Şerif günü, Leyle-i Kadir'de dönemin Osmanlı pâdişâh-ı âlem olan Sultan II. Selîm Hân, irâde-i şâhâne edip bütün İstanbul ahalisinin Ayasofya-ı Kebir Câmiinde toplanıp, o günlerde salgın haline dönüşmüş bir hastalık olan kolera illetinin def'i için duâ edilmesini murâd etmişdi. 
Pâdişâh-ı âlem Sultân Süleymân Hân'ın süt kardeşi olan Yahyâ Efendi Hazretlerinin Ayasofya'ya gelip, tâûnun def'i için duâ edeceği tellallar vasıtasıyla bütün şehre sokak sokak ilân olundu. Yahyâ-yı Beşiktâşî, Kânûnî Sultân Süleymân'ın süt kardeşidir. Şeyh Efendi'yi görmek müşkül bir mesele idi, zîrâ pek dışarı çıkmazlardı. Biz de Ayasofya Camii'nin yolunu tuttuk. O akşam hınca hınç Ayasofya'ya toplanan İstanbul halkının yekünü yaklaşık elli beş bin küsur kişi idi. 
Çünkü pâdişâhın irâdesiyle herkes oraya geldiğine dair ya parmak ya da mühür basdı. Yani görevliler, gelenleri tek tek tesbît etmişlerdi. 
Akşam namazında sevâbı çok diye en ön safa geçdim, namazı orada eda ettim. İftarı da orada yapdım. Sonrasında vaktinde yatsı ezânı okundu, yatsı namazını ve dahi terâvihi de kıldık, oturduk. Yahyâ Efendi Hazretleri geldi, kürsüye çıkdı. "Sallû 'alâ resûlinâ Muhammed" dedi, biz de yüzümüzü ona döndürdük. 
O aralık karnımda bir gürültü peydâ olduki acayip. Gümbürrrr burlrlrlrlrlr gurlrlrlrr. Karnım kale kösü gibi gümbürdedi. Kolera var. Eyvâh! Nereye giderim? Câmide elli beş bin kişi var, ben en ön safdayım. Perîşân oldum. Felâketin büyüğü! Ne yapayım, ne yapayım, aklıma geldi hemen Hazret-i Şeyh'e sığındım, Yahyâ Efendi Hazretlerine murâkebe (gönülden iltica) ettim. Ona murâkebe eder etmez yanımdaki adam, "Kardeşim sen biraz sıkışdın gâliba" dedi. "Evet" dedim. "Gel buraya" dedi ve cübbesini kaldırdı, ben cübbesinin içine girdim, cübbenin kolundan Kağıthâne Çayırına çıkıverdim. "İşini yap, gel" dedi. Gittim, rahatladım, temizlendim, abdestimi tektar aldım, döndüm geldim, cübbenin kolu orada aynı yerde duruyor. Cübbenin kolundan içeri girip Ayasofya Camiinde oturduğum aynı saftaki aynı yererime çıkıverdim.  
Bu kerâmeti gördükden sonra o mübareği hiç bırakır mıyım, hemen o velînin koluna yapışdım. Neyse, duâ bitti, senâ bitti, herkes camiden dışarıya çıkıyor, ben de onun peşinden onunla birlikte dışarıya çıkdım. 
Tam orta kapıdan dışarı çıkdık, döndü dedi ki, "Bak, sen Hazret-i Pîr'e râbıta yapdın, o da bize teveccüh etdi, ben de seni bu belâdan kurtardım, bırak benim yakamı!".  Ben de dedim ki, "Ben seni gökde ararken yerde buldum, öldüresen seni bırakmam" dedim. 
O bana, "Çok fenâ yaparım seni" dedi. Ben de, "Ne yaparsan yap" dedim. Böyle bir döndü, ben de onunla berâber mâcuncu fırıldağı gibi döndüm. "Sen benim başıma belâmısın be adam" dedi. "Öldürsen bile seni bırakmam" diye ısrar ettim. 
Oradan helâya girdi. Ben bırakır mıyım, helânın kapısına oturdum. Bir müddet sonra kapı açıldı, içerden bir delikanlı çıkdı, genç bir yeniçeri. Acemi oğlanlarından belinde yatağanı matağanı filan. Haydi ben peşinden. "Çekil ulan! Ne istiyorsun! Delikanlıya el uzatmaya utanmıyor musun!" filan dedi. "Ne yaparsan yap, bağır istersen" deyince, "Hay Allah cezânı versin! Peki öyleyse gel benimle berâber ama sen bizim işimize tahammül edemezsin, kaldıramazsın, kolay iş değildir" dedi. "Ne olursa olsun ben seninle geleceğim" diye ısrar ettim. "Haydi gel benimle" dedi ve bizi Akbıyık'a götürdü, gece vakti orada bir kapıyı çaldı, kapıyı bir siyâhî açdı, hani o masallarda anlatılanlar gibi, bir dudağı yerde bir dudağı gökde. Beni göstererek, "Kim bu?" diye sorunca, "Tâlib" dedi. "Peki gelsin içeri bakalım" dedi ve beni pür hiddet içeri aldılar. Birlikte yukarı çıkdık, yukarıda, tam otuz sekiz gün boyunca ne yedik, ne içdik, ne uyuduk.
Otuz sekizinci gün "Kutb-i âlem geliyor" dediler. Kutb-i âlem geldi, meğerse orası kırklar meclisi imiş. Kutb-i âlem "Bu kim?" dedi, "tâlib" dediler. Beni oraya götüren zât bana sıkı sıkı tenbîh etti, "Sakın hiç bir şeye karışma! Herşeyi sükût ile karşıla, bilmediğin şeye elini sürme, burnunu sokma!" dedi. "Peki" dedim. 
Ortaya bir radar getirdiler, bir leğen su. Bir de bakdık leğenin içinde, bir arslan dünyâ güzeli bir kızla bir oğlanı kovalıyor, parçalayacak. Hemen ben elimi attım ve arslanı tuttum, gençleri kurtardım. Bana çıkışdılar, "Bir daha karışma!" dediler. Sonra ikinci bir sahne peydâ oldu. Bir gemi batmış, gemiden denize dökülenlerden bazıları yüzerek kıyıya geldiler, kayalıklardan yukarı çıkıyorlar. Birisinin eli kaydı ve denize düşdü, ben hemen onu tutup çıkarınca elime vurdular "Bir daha sakın karışma!" dediler. Üçüncüde bir de bakdık, karşıdan iki gemi zuhûr etdi, biri müslüman kalyonu, üstünde sancâk-ı şerîf var, diğer kâfir gemisi, üstünde istavroz var. Geldiler, denizin ortasında rampa ettiler, iki taraf baltayla satırla birbirlerine girdiler. Fakat kâfirler müslümanları kırdılar. Kırınca ben dayanamadım ve kâfir kalyonuna bir vurdum, o battı. Bana, "Senin işim tamam oldu. Sen bu işi kaldıramazsın. Senin için bu kadarı kâfî" dediler. Kutb-i âlem dedi ki, "Bu, âşık bir zât ama sabrı kıt. Cenâb-ı Hakk'ın tecelliyâtını hakkıyla kavrayamıyor. Ama mâdem ki burada otuz sekiz gün bizimle berâber kaldı, biz bunu buradan boş göndermeyelim, duâ edelim" dedi ve elini açdı, "Yâ Rabbi, bunun ömrünü uzun et, lokmasını bol et" dedi. Hepsi birden âmîn dediler, yürü dediler ve beni aldılar, götürdüler. 
Bir de bakdım Beyoğlunda bir meyhânedeyim. Girerken Akbıyık'da bir eve girdik, çıkarken Beyoğlunda Kosti'nin meyhânesinden çıkdık. Yeniçeriler içerde oturmuş içki içiyorlar. Beni görünce, "Vay Babalık, gelsene!" filan dediler. Ben yine imtihan var zannederek hiç ses çıkarmadım, onlarla oturdum. Bir kaç kadeh verdiler, ben yine imtihan var diye onları da içdim. Oradan sırtıma bir testi şarap yüklediler, "Haydi yürü bakalım" dediler, Unkapanına getirdiler. Unkapanında sırtımdaki şarap testisini aldılar, sırtımdan kürkümü aldılar, belimden para kesemi aldılar, beni orada bırakdılar. Orada öyle kalınca soyulduğumu anladım. Meğer evliyâdan hırsızların eline düşmüşüz. Fakat şimdi tam yüz elli yaşındayım. Kutb-i âlemin duâsı tuttu, yüz elli yaşındayım, Allah bana öyle bir nân u nimet ihsân etti ki, İstanbul'da fakîri zengini, kâfiri mü'mini lokmamı yemeyen kimse yokdur, pâdişâha varasıya kadar hepsinin kursağına benim lokmam düşdü. 

Nihayetinde her işi, her şeyi hakkıyla bilen Allah-û Teâlâ C.C.'dur.

Kalın sağlıcakla. Selam ve dua ile…

Kaynaklar ve Bağlantılar:
Beytullah Yıldırım 
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

©️ Beytullah YILDIRIM / İslam Araştırmaları©
Yerel Tarihçi Araştırmacı Yazar 
esenlerarastirmalari@gmail.com 
İstanbul / Esenler 01.01.2025 

11 Ocak 2025 Cumartesi

Esenler Halk Eğitim Ziyaretimiz

Esenler Halk Eğitim Ziyaretimiz 

İstanbul Esenler Araştırmaları ✍🏼
Sahada devam etmekte olan Esenler Araştırmaları çalışmalarımız kapsamında, Haşim Albayrak hoca ile birlikte, Tarih ve Nostalji Derneği yönetimi olarak İstanbul Esenler Halk Eğitim Merkezi Müdürü Metin Şimşek hocamızı dün makamında ziyaret ettik.
Esenler tarihi çalışmaları, yakın tarih ve dernek faaliyetlerimiz üzerine faydalı bir sohbet yaptık. Halk Eğitim personeli kıymetli hocalarımıza ve müdürümüze göstermiş oldukları yakın ilgiden dolayı çok teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Haşim Albayrak ve Müdür Metin Şimşek hocamız ile birlikte hatıramız.
©️ Beytullah YILDIRIM / Esenler Araştırmaları©
📍 İstanbul, Esenler Yavuz Selim Mahallesi. 10.01.2025.

10 Ocak 2025 Cuma

Kırk Kavramı ve Tasavvufta Kırklar 1

Kırk Kavramı ve Tasavvufta Kırklar 1 
İslam Dini, Tasavvuf ve Geleneklerimiz / İslam Araştırmaları

Kırk kavramını ve Kırkları ele alacağımız bu yazımızda geçmişten günümüze tarihin kadim zamanlarından itibaren birtakım sayılara kutsiyet atfedilmiş kutsal ve uğurlu sayılmışlardır. İnanç ve gelenekler içerisinde bu sayılara yer verilmiştir. Sayı olarak “Kırk” rakamı da gerek semavî dinlere dayandırılan yorumlar gerekse eski medeniyet birikimleri, mitolojik efsaneler, gelenek, folklor ve benzeri yönlerden İslam coğrafyası başta olmak üzere bütün dünyada Doğu ve Batı bütün milletler tarafından sıkça kullanılmıştır.
  
Geleneklerimize göreneklerimize günlük konuşma dilimize ve inancımıza “kırk” kelimesi köklü olarak yerleşmiş durumdadır. Yüce dinimiz İslami açıdan bakıldığında, yüce kitabımız Kur’an-ı kerim’de, hem Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerinde, tekke medrese eğitiminin yanı sıra tasavvufi konularda daima karşımıza çıkmaktadır. Türkçe’de “Kırk” rakamı yaygın olarak çokluktan kinaye olarak kullanılan kavramlardan ve tamlamalardan birisidir.

Burada yazmaya takat getiremeyeceğimiz kadar geniş olan bu konuyu birkaç yönüyle ve özetle ele almaya çalışacağız. Tabii olarak bu mevzu değerlendirmemizden hayli geniş ve detaylı bir çalışmayı hak ediyor. Biz “Kırk” ve “Kırklar” hakkında bir cüz’ü ve menkıbeyi ele alarak meseleye dikkat çekmeyi arzu ettik. 

İslam Dini Kur'ân-ı Kerîm'de Kırk Kavramı 
Kur'ân-ı Kerîm'de kelime olarak kırk (erbaîn) rakamı dört yerde geçer. Bunlardan ilk üçü Hz. Mûsâ ve kavmi hakkındadır: 
1. Bakara Suresi Ayet 51: “Hani, biz Mûsâ ile Kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.”

2. Mâide Suresi Ayet 26: “Allah şöyle dedi: "O halde orası onlara Kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.” 

3. A'râf Suresi Suresi Ayet 142: “Mûsâ'ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit Kırk geceye tamamlandı. Mûsâ kardeşi Hârûn'a, "Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma" dedi.”
Dördüncü kırk kelimesi ise insanın 40 yaşında kemale ermiş olmasıyla alâkalıdır.

4. Ahkāf Suresi Ayet 15:  “Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, Kırk yaşına varınca şöyle der: "Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de sâlih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım." 

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed S.A.V. Bazı Hadis-i Şeriflerinde Kırk Kavramı
1. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kırk iyilik vardır. Bunların en üstünü, birisine sağıp sütünden faydalanması için ödünç olarak sütlü bir keçi vermektir. Kim, sevâbını umarak ve mükâfâtını Allah’ın vereceğine inanarak bu kırk hayırdan  birini işlerse,  Allah Teâlâ onu bu sebeple cennete koyar.” Buhârî, Hibe 35. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 42

2. İbni Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki: Bize, doğru söyleyen, doğruluğu tasdîk ve kabul edilmiş olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber verdi ve şöyle buyurdu :
“Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyle; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, iyi biri mi, yoksa kötü biri mi olacağını yazmakla emrolunur.”

3. Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sûra iki üfleme arasında kırk vardır.” Ashâb-ı kirâm:
- Ebû Hureyre! Kırk gün mü? diye sordular.
- Bir şey diyemem, dedi. Sahâbîler:
- Kırk yıl mı? diye sordular.
- Bir şey diyemem, dedi.
- Kırk ay mı? diye sordular.
- Bir şey diyemem, dedi. (Sonra hadisi şöyle tamamladı) “Kuyruk sokumu (acbü’z-zeneb) dışında insanın bütün bedeni çürüyüp yok olur. Yeniden yaratılma işi kuyruk sokumundan başlar. Sonra Allah Teâlâ gökten bir su indirir, herkes bitkiler gibi yeniden canlanır.” 
Buhârî, Tefsîru sûre (39), 3, (78), 1; Müslim, Fiten 28 

4. İbni Abbas radıyallahu anhümâ, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim” demiştir: “Hangi Müslümanın cenâzesinde Allah’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların ölü hakkındaki  şefaatini  mutlaka kabul eder.” Müslim, Cenâiz 59

5. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in âzad ettiği kölesi Ebû Râfi’ Eslem radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan halleri gizleyen kimseyi Allah Teâlâ kırk kere bağışlar.”
Hâkim, Müstedrek, I, 362. Ayrıca bk. Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 395

6. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi: “Bir Müslüman ölür de cenaze namazını Allah’a şirk koşmamış kırk kişi kılarsa, Allah onların cenaze hakkındaki dualarını kabul eder.”
Müslim, Cenâiz 59. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 41; İbni Mâce, Cenâiz 19
Meraklısına bu konu hakkında daha fazla Hadis-i Şerif mevcuttur.

Tarihte Kırk Kelimesi ve Kavramına Birkaç Örnek
Tarihi kaynaklarda yer alan 1, 2, 4, 5, 8, 10 ve 20'ye bölünebildiği için bereketli bir sayı olarak kabul edilen 40 “kırk” rakamı, gök cisimleri ve astronomi bilimi gök olaylarıyla ilk defa ilgilenen eski Bâbil'de Ülker yıldızının gözden kaybolduğu kırk günlük süreden sonra yeniden görünmesi üzerine kutlanan yeni yıl bayramı dolayısıyla kutsallık kazanmıştır. 

Kitâb-ı Mukaddes'e göre Yahuda'yı temsil eden Satürn'ün kırk yönü vardır. Eski Ahid'de insan ömrünün ideal süresi 3×40 (120) sene olarak gösterilir, İsrail kralları (Süleyman ve Dâvûd A.S. dahil) genellikle kırkar yıl hüküm sürerler. Çıkış ve mâbedin inşası sırasında her biri kırk yıllık on iki nesil yaşamıştır. 
Ortaçağ Hıristiyan tefsiri tûfanı kırk gün olarak belirler. İsrâiloğulları'nın çölde kırk yıl dolaştığını kabul eder. Hz. Mûsâ'nın Tûr dağında kırk gün kalması, şeytanın Hz. Îsâ'yı saptırmak için kırk gün uğraşması, Mesîh'in mezarda kırk saat yatması (Roma Katolik kilisesinin Kırk Saat Adağı bundan mülhemdir), Paskalyadan önceki Büyük Perhiz'in kırk gün sürmesi ve on emirin dört İncil ile çoğaltılarak kırkı tamamlaması da bu sayının Hıristiyan geleneğindeki önemini gösterir.

Türk Gelenek Görenek Deyim Ve Atasözlerinde Kırk Vurgusu
Geleneğimizde ve Türkçe dilimize yerleşmiş olan Atasözleri, deyimler, tamlamalar ve büyüklerin kırk ve kırk’lar hakkında söyledikleri pek çok ifade mevcuttur. Bunlardan yaygın ve en bilinenlerinden bazılarını buraya örnek olarak aldık.  
Çoğunlukla günlük konuşmada kullandığımız aşağıdaki örneklerde kırk kelimesi daha ziyade çokluğu ifade etmesi yönüyle kullanıldığını açıkça görülüyor. 
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
Katranı kırk yıl kaynatsan olmaz şeker.
Kılı kırk yarmak.
Kırk katır mı kırk satır mı?
Kırk gün kar yağar bir gün av olur. 
Kırk fırın ekmek yemesi lazım.
Kırk kere söylersen olurmuş. 
Kırk gün kırk gece sürmüş. 
Kırk batman balla yenmez.
Kılı kırk yarmak.
Kırk anahtar sahibi (Kırk anahtarlı) olmak.
Kırk basmak. (Kırk gün dolmadan doğum yapmış annenin ve bebeğin dışarı çıkarılması)
Kırk bir (buçuk) kere maşallah.
Kırk bin kere maşallah. Pek çok, binlerce kez.
Kırk dereden su getirmek.
Kırk evin kedisi: Birçok evlere girip çıkan kimse.
Kırk kapının ipini çekmek. İçinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak.
Kırk kilit vurmak. Sıkı sıkı saklamak.
Kırk öksüzle bir mağarada mı kaldı. Bir kimsenin yakınacak derecede geçim sıkıntısı çekmek.
Kırk parasız. İyice züğürt, hiç parasız.
Kırk tarakta bezi olmak. Birbirinden ayrı birçok işi ya da ilişkisi olmak.
Kırk yılda bir. Pek seyrek olarak.
Kırk yıldır. Uzun zamandan beri, senelerdir.
Kırk yılın başında: Uzun bir sürede yalnızca bir kez.
Kırk yıllık: Geçmişi uzun zamana dayanan, çok eski.
Bu şekilde uzayıp giden pek çok örnek bulunmakla birlikte bunlar arasında yaygın ve en bilinenlerini ilk akla gelenleri listelemeye çalıştık.

İslam Tasavvufu açısından kırk ve kırklar ayrı olarak başlı başına ele alınması gereken bir bahis olup biz meseleye katkı sağlama amacıyla Kırklar hakkında bir menkıbe ile mevzuyu bağlıyoruz. 

Bir Kırklar Menkıbesi 
Anadolu’da Müslüman, safiyane bir itikada sahip, dini bütün bir er kişi namazlarını her daim Ulu camilerde eda eder, erenleri arar hacılara, hocalara sorar sonra da ellerini açar “Yarabbi” beni de kırklara karıştır diye dua ve niyaz eder özlemle göz yaşı dökermiş. Bu durum böyle kırk sene sürmüş.
Yine böyle bir gün camide namaz sonrası yana yakıla ellerini açmış dua ederken vakit kırk vakte tamam olunca hiç tanımadığı nur yüzlü erenlerden biri yanına oturuvermiş. Adamın beklediği müjdeci onun kulağına eğilmiş, aradığın çareyi sana söylerim ama sen buna hazır mısın hazırlıklı mısın ve sabırlı mısın demiş. 
Sevinçle, hazırım deyiver ne olur diye eline ayağına kapanacak neredeyse pir-i fani ihtiyarın.  
Sen kırklara katılmak istiyorsun öylemi demiş. Tamam o vakit, beni dikkatle dinle nereye gideceğini ve ne yapacağını sana anlatayım diyerek söze başlamış.
Dikkat kesilen adam can kulağı ile dinlemeye başlamış. 

Beldenin doğu kapısından çık, karşıdaki tepeyi aşınca şehrin dışında daha büyük bir tepe göreceksin. O tepenin eteğinde yaşlı bir dut ağacının gölgesinde pek leziz ve nefis suyu olan bir pınar var oraya git. O pınarın başında bekle, o pınardan sabah namazı vaktinden önce su almaya bir derviş gelecek onu sakın bırakma o seni istediğin yere götürecek.
Demiş ve usulca sır olmuş sanki. Aramış bakmış etrafına görememiş. Fakat bir istikamet almanın heyecanı ile bahsi geçen istikamete doğru heyecan ile yola koyulmuş.
Doğu kapısından çıktıktan sonra karşıdaki tepeyi aşmış şehirden çıkıp tarlalardan, çiçekli kırlardan geçmiş ve nihayet büyük tepeye ulaşmış. Gün gurub ederken karanlık olmadan meşhur pınarı aramaya koyulmuş. Nihayet yaşlı dut ağacının gölgesinde akan yamaçtaki pınarı bulmuş. Sevinç gözyaşlarıyla kırk yıllık gönlünde yanan koru, pınarın buz gibi leziz suyu ile kana kana içerek adeta ateşini söndürmüş. 
Abdest tazeleyip namazlarını eda edip ağaca yaslanıp ayın ışığında, irili ufaklı yıldızların altında zikre koyulmuş. 
Sabah vakti yaklaştıkça heyecanı katlanmış. Karanlığın aydınlanmaya, başladığı sabah namazı vaktinin yaklaştığı bir anda elinde iki büyük toprak testi yatık ile bir adem oğlu çıkagelmiş. Gözlerine inanamamış heyecanla hemen toparlanıp selam verip ben de sizi bekliyorum efendim demiş. Gelen derviş selamı alıp kendi işine testileri buz gibi akan pınardan doldurmaya koyulmuş. Ardından geldiği istikamete doğru yola koyulmuş. 
Hemen peşine takılmış, derviş kırklardan biri vefat ettiği için bu gelenin kırkıcı olduğu malum olduğu için ardımdan gel der gibi bakmış. Memnun, mütebessim kırk yıldır bu anın hayalini kuruyor Kırklara katılmak isteyen aşık düşmüş yola. Derviş, nihayet müşfik bir eda ile gel bakalım, gel sen de bizden olmaya kırk gün sabır edebilecek misin der. 
İkisi birlikte Kırklar dağının zirvesine doğru zorlu bir yürüyüşten sonra çıkarlar. Kayaların gizlediği bir kapı benzeri açıklıktan ellerinde su dolu testiler olan derviş kolayca girer. O’nu can hıraş bir şekilde kan ter içerisinde izleyen kırklara katılmak isteyen adam dışarıda duraklar. Dervişte elleri dolu olduğu halde ne yorgunluk emaresi nede terleme gayet rahat buyur içeri diyerek adamı ala karanlık mağaradan içeri davet eder. Adam içeri adım attığında kolayca yürüdüğünü kırk kandil ile aydınlatılan bir yol olduğu halde yeteri kadar önünü gördüğünü fark eder rahatlar birlikte yürürler. 
Burası güzel, hoş kokulu ve maneviyatı yüksek bir ortamdır. Aydınlık, mamur ve başka güzel erenlerin de olduğu kırklar meclisi hanesine varırlar. 
Derviş selam vererek, kardeşler misafirimiz var der. Erenler gelen misafiri buyur ederler. 
Bir kenarda ocakta helva yapmak için hazırlıklar yapılmış bir kazanda irmik kavrulurken diğer taraftaki kazana getirilen pınar suları dökülerek şerbet için ateşe koyarlar. İçlerinden biri haydi Erenler vakit geldi geçelim odaya der. Kırkların meclisine kavuşan adam sevinçle benim de bir hizmetim olsun helvayı ben de karıştırayım size yardım edeyim der. Vazifeli Derviş bunun üzerine tamam olur kepçeyi vererek bunu karıştır ama sakın şerbet tenceresinin kapağını kesinlikle açma diye tembihleyerek odaya gider ve hazırlıklara koyulur. Adam helvayı karıştırmaya başlar fakat şerbet tenceresine aklı takılır. 
Neden kapağının açılmasını istemezler acaba derken, merakından duramaz sabredemez ve şerbet tenceresinin kapağını açar. Bir de bakar ki ...
Önünde koskoca bir deniz denizde Müslüman Türk gemileri ile düşman gemileri kıyasıya savaşta çarpışmakta. Müslümanların sayıları az, zayıf ve çok şehit vermektedir. Küffar ise Türk gemisini ateş altına almış batırmak üzeredir. Dehşetle olan biteni izleyen adam acele ile müdahale eder hemen elinde bulunan helva karıştırdığı kepçeyi düşman gemilerinin üstüne bastırmak suretiyle hepsini batırır ve tencerenin kapağını kapatır. 
Gayet memnun ve vakarlı bir şekilde zafer kazanmış komutan edasıyla yapmakta olduğu işine, helva karıştırmaya devam eder. İyi ki gelmişim kırklardan olmak güzelmiş diye düşünürken bilmeden ilk kerametini de böylece icra etmiş olur. 
Derken Erenler gelirler, şaşkın bir halde şöyle derler; deniz savaşında şu kadar şehit bu kadar kişi gazi olacaktı lakin bunlar neden gerçekleşmedi derler. İçlerinden biri der ki yeni gelen şu adam acaba şerbetin kapağını mı açtı diye sorar. O da halinden gayet memnun cevap verir.
Evet açtım, ve gördüm ki bir cihat var, düşman gemileri bizim gemiyi batırmak üzereydi ben de o kafirlerin gemilerini batırdım der. Bunun üzerine peşine takılıp geldiği derviş eyvah eyvah deyip sen me yaptın. O mücahid Müslümanlar çoğu günahkarlardı, en büyük makamlardan olan şehadet makamına ereceklerdi sen buna mani oldun, neden yaptın. Sen bu hal ile bu sabır ile kırklara katılmayı unut senden olmaz der. 
Kırklar menkıbesi sabrı ve meselelerin sadece zahirde göründüğü gibi olmadığını böyle anlatılır.

Nihayetinde her işi, her şeyi hakkıyla bilen Allah-û Teâlâ C.C.'dur.

Kalın sağlıcakla. Selam ve dua ile…

Kaynaklar ve Bağlantılar:
Beytullah Yıldırım 

©️ Beytullah YILDIRIM / İslam Araştırmaları©
Yerel Tarihçi Araştırmacı Yazar 
esenlerarastirmalari@gmail.com 
İstanbul / Esenler 31.12.2024